İlin İdari Bölünüşü Edirne ilimizin Merkez ilçesi dışında (8) ilçesi mevcuttur. İlimiz
dahilinde toplam (23) belediye, (251) köy mevcuttur. Kırsal kesimde oba, mezra
olarak nitelenen yerleşim şekli mevcut değildir. Yerleşim genelde toplu yerleşim şeklindedir. Belediye ve köyler dağılımını gösteren tablo aşağıdadır.
İlçeler Merkez Enez Havsa İpsala Keşan Lalapaşa Meriç Süloğlu Uzunköprü Edirne (merkez) ilçesi, ilin kuzey yarısında ve Lalapaşa
yaylası üzerindedir. Doğuda Süloğlu ilçesi, batıda Yunanistan, kuzeyde
Bulgaristan ve Lalapaşa ilçemiz, güneyde Uzunköprü ve Havsa ilçeleriyle
komşudur. Yüzölçümü 1.000 km2’ye yakındır. Bu bakımdan ilin üçüncü ilçesidir. İlçede dağ yoktur. Büyük kısmı yaylalıktır. Vadileri sığ,
bunların yamaçları az eğimlidir. Ovalarının çoğu, Meriç nehri vadi
tabanındadır. İlçenin büyük akarsuları, Meriç nehriyle Arda ve Tunca
çaylarıdır. Üçü Tunca’ya, biri Meriç’e karışan Dört büyük deresi vardır.
Akdeniz ikliminin Trakya Geçit Tipi alanındadır. Rüzgarlar daha çok kuzey yönlerden,
orta şiddette eser. Yağış bakımından yarı nemlidir. Doğal bitki örtüsü, kuru
ormandır. Ortadan kalkan ormanların yerinde bozkır oluşmuştur. Bozkır, tarla ve
otlak olarak kullanılır. İlçenin nüfusu, 125.000’e yakındır. Nüfus miktarı bakımından
ilin birinci ilçesidir. Halkın 100.000’den fazlası Edirne kantinde oturur,
tarım ve tarıma dayalı endüstri alanlarında çalışır. İlçe, endüstri bakımından,
ilin en gelişmiş ilçesidir. Çeşitli fabrikaları ve küçük sanayi sitesi vardır.
20’den fazla çarşısı ve iş hanı, 300 kadar ortaklık, 1.000’den fazla esnaf ve
tüccar, 20’ye yakın banka şubesi bulunmaktadır. Edirne kantinde haftanın dört
günü pazar kurulur. İlçe, alış verişinin çoğunu, İstanbul ve Tekirdağ illeriyle
yapar. Ulaşım ve haberleşme durumu iyidir. Devlete ve özel girişime ait eğitim
ve öğretim kurumları çoktur. Trakya Üniversitesinin merkezi Edirne kentindedir.
İlçenin tarihi, Orta Asyalı Traklarla başlar. İlçe ilkçağda
Trak krallıklarıyla Pers, Büyük İskender ve Büyük Roma İmparatorluklarının
sınırları içindeydi. Büyük Roma İmparatoru Adriyan, Trakların kurduğu kasabayı
büyütüp Edirne kalesi içine aldı. İlin ve kentin adı, bu imparatorun isminden
gelir. İlçe, ortaçağda, Bizans İmparatorluğuna aitti. 10 yüzyıl
kadar bu imparatorluğun sınırları içinde kaldı. Çeşitli Budumluların ve
Haçlıların saldırılarına uğradı. 1361 yılında Osmanlı Türklerinin eline geçip
gelişti. Değerli mimarlık eserleriyle donandı. 90 yıl kadar, Osmanlı kentinin
başkenti oldu. Deprem, yangın ve su baskınlarından zarar gördü. Fakat
yüzyıllarca düşman saldırısına uğramadı. 19.yüzyılın birinci ve ikinci
yarılarında kısa süreyle, Rusların eline geçti. 20.yüzyılın birinci yarısında,
Birinci Balkan Savaşından sonra, bir süre Bulgarların işgalindeydi. Birinci
Dünya ertesinde, iki yıl kadar Yunan yönetiminde kaldı. Büyük Zafer ve Mudanya
Ateşkes Antlaşmasından sonra, düşmanlar ilçeden ayrıldılar. Aracı durumundaki
Fransız birliği Edirne’yi 24 Kasım 1922’de kente girmiş bulunan kuvvetlerimize
ve valimize, 25 Kasım 1922 tarihinde teslim etti. Kente yeniden Türk bayrağının
çekilişi 24 Kasım, kentin resmen geri alınışı 25 Kasıma raslar. Edirne kenti, tarihsel mimarlık eserleri bakımından çok
zengindir. Eserlerin birçoğu, ören durumundadır. Diğerleri olağanüstü, birinci
ve ikinci dereceden değerli esrler olarak üç bölümde incelenir. Tarihsel
yapıların en ünlüsü, Mimar Koca Sinan’ın başeseri olan Selimiye Camiidir.
Selimiye, Üç Şerefeli ve Eski Cami üçgeniyle tarih turizm bakımından daha
önemlidir. İlçenin önemli turistik olayları, Kırkpınar Haftası etkinlikleriyle,
Ramazan ayında yapılan cami ziyaretleridir. Düzgün yolları ve rahat konaklama
yerleri bulunan Edirne kenti iç ve dış turizm bakımından değerlidir. Enez Merkez Havsa İpsala Keşan Lalapaşa Meriç Süloğlu Uzunköprü Enez ilçesi, ilimizin güney batı köşesindedir. Doğusunda
Keşan ilçesi, batısında Ege denizi, kuzeyinde Yunanistan ve İpsala ilçemiz,
güneyinde Saroz körfezi bulunur. Yüçölçümü 450 km2 kadardır. Bu bakımdan ilin
yedinci ilçesidir. Tek dağı, Çandır (Çan Hıdır) dağıdır. Bunun yükseltisi 400
metreye yakındır. İlçenin doğu yarısı, Saroz körfezi kuzeyinde uzanan Pelin
yaylası üzerindedir. Bu yaylanın yükseltisi 50 ile 150 metre arasında değişir.
Doğusundaki geniş vadi tabanı, Enez ve Yenice ovası adıyla anılır. İlçenin tek
nehri, Meriç’tir. Platin, Gökgür, Ayana, İncirlidere adlı dereleri vardır.
Doğal gölleri Çeltik, Dalyan, Küçük Tuzla, Bücürmene ve Taşaltı’dır. İlçe, Akdeniz ikliminin Marmara Tipi alanındadır. Rüzgarlar,
daha çok kuzey yönlerden ve orta şiddette eser. Yazlar sıcak ve epey kurak,
kışlar serin ve yağışlı geçer. İlçe, yağış bakımından yarı nemlidir. Doğal
bitki örtüsü kuru ormandır. Denize bakan yamaçların örtüsü maki’dir. Maki,
bodur ağaçlar ve kurakçıl otlardan oluşmuştur. Bu katkılı bir makidir.
Karadeniz iklimine özgü bitkilerle karışıktır. Ormanların ortadan kaldırıldığı
yerlerde Bozkır oluşmuştur. Bozkır, tarla ve otlak olarak kullanılır. İlçenin
üçte birini kaplar. İlçenin nüfusu, 13.000’e yakındır. Enez, nüfus bakımından
ilimizin yedinci ilçesidir. Merkezin nüfusu, 3.500 kadardır. Çoğunluğu köylerde
oturan halk, tarım alanında çalışır. Tahıllar ayçiceği ve çeşitli toprak
ürünleriyle evcil hayvanlar yetiştirir. İlçede tarıma dayalı endüstri
gelişmiştir. Bir balıkçı kooperatifi bulunur. Cuma günleri kurulan pazar,
ilçenin ticaretini canlandırır. Ulaşım hem kara hem deniz yoluyla sağlanır.
Enez’in büyük liman tesisleri, 1992 yılında hizmete girmiştir. İlçe merkezi, ilk çağda bir Yunan sömürge yeri olarak
kurulmuştur. Adı, bir yunan prensinin (Eneyaz’ın) isminden gelir. Traklar,
pazar köyünü büyütmüşlerdi. Enez Kasabası, büyük İskender İmparatorluğu
döneminde daha büyüdü. Büyük Roma İmparatorluğu zamanında, zengin bir liman
kenti oldu. Orta çağda, Bisanz İmparatorluğuna bağlıydı. Bir Bizans Prensesinin
çeyizi olarak Cenevizlilere verildi. Cenevizlilerin burada kurduğu Derebeylik,
14.yüzyılda Osmanlı üstünlüğünü tanımıştı. 15.yüzyılda genişleyip Semadirek ve
İmroz adalarını kapsadı. İstanbul alındığında, Trakya’da alınmadık yer olarak
sadece Enez kalmıştı. 1456 da karadan ve denizden kuşatıldı. Zamanın derebeyi
kaçmıştı. Enez, savaşsız teslim oldu. Osmanlı filo komutanı Yunus kaptan Taşoz
ve Limni adalarını da aldı. Ünlü gezgin Evliya Çelebi 17.yüzyılda, Enez’i
gelişmiş bir liman kenti olarak görmüştü. İlçe 19.yüzyılın I.ve II.
yarılarında, iki kez Rusların eline geçti. Birinci Balkan Savaşından sonra
Bulgarlar ve Birinci Dünya Savaşı ertesinde Yunanlılar tarafından alındı. İki
yıl kadar Yunan yönetiminde kalan Enez,
23 Kasım 1922 tarihinde kurtarıldı. 1926 yılında Keşan’ın bir bucağıydı. 1953
yılında ilçe oldu. Bilginlerimizin kazalar yaparak bulduğu taşınır eserler,
Edirne Müzesindedir. Tarihsel yapılar, Birinci Dünya Savaşındaki
bombardımanlardan zarar görmüştür. Enez Kalesi içindeki küçük Ayasofya Kilisesi
(Fatih Camii) sanat değeri taşır. İlçe av ve deniz turizmi bakımından
önemlidir. En ilginç turizm olayı, Balık Festivalidir. Çeşitli etkinliklerle
kutlanır. Havsa Merkez Enez İpsala Keşan Lalapaşa Meriç Süloğlu Uzunköprü Havsa İlçesi, İlimizin kuzey yarısında ve Lalapaşa yaylası
üzerindedir. Doğuda Kırklareli İli, batıda Edirne merkez ilçesi, kuzeyde
Süloğlu ve güneyde Uzunköprü ilçeleriyle komşudur. Yüzölçümü 550 kilometre
kareye yakındır. Bu bakımdan ilimizin altıncı ilçesidir. İlçede dağ yoktur. Kuzey-güney doğrultusunda sıralanan
tepeler vardır. Bu, az yükseltili yayvan tepelerin en yükseği, Doğruk Tepe’dir.
Vadileri derinliği azdır. Bu vadilerden birinin geniş tabanı Osmanlı Ovası
adıyla anılır. Başlıca akarsuları Oğulpaşa, Necatiye, Kuleli dereleriyle, Darı
dere ve Aşırı deredir. Bunlar Ergene ırmağının kollarıdır. İlçede doğal göl
yoktur. Yapay gölet vardır. İlçe, Akdeniz iklimi Trakya Geçit Tipinin alanındadır.
Rüzgarlar, daha çok kuzey yönlerinden eser. Orta şiddettedirler. Yazlar
genellikle sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve epey yağışlı geçer. İlçenin iklimi,
kara iklimidir. Havsa ilçesi, yağış bakımından yarı nemlidir. Doğal bitki
örtüsü kuru ormandır. Ortadan kaldırılan ormanların yerinde bozkır oluşmuştur.
Bozkır, tarla ve otlak olarak kullanılır. İlçenin nüfusu, 28.000’e yakındır. Nüfus miktarı bakımından
ilimizin beşinci ilçesidir. Havsa kasabasının nüfusu, 9000’den biraz fazladır.
Çoğu, Hasköy kasabasıyla köylerde oturan halk tarım ve hayvancılıkla geçinir.
İlçede tahıllar, endüstri bitkileri, çeşitli meyveler ve hayvan yetiştirilir.
Besin endüstrisi gelişmiştir. 30’dan fazla kooperatif ortaklığı vardır. Havsa kasabasında
Cumartesi günleri pazar ve Eylül aylarında panayır kurulur. İlçenin ulaşım ve
ticaret durumu iyidir. İlçenin tarihi Traklarla başlar. İlçe ilkçağda Trak
Krallıklarıyla Pers, Büyük İskender ve Büyük Roma İmparatorluğu sınırları
içindeydi. Ortaçağda Bizans İmparatorluğu’na bağlıydı. Havsa kasabasının Roma
ve Bizans dönemlerindeki adları “Hostizo” ve “Niki” idi. Bizans döneminde
çeşitli Budunların ve Haçlıların saldırılarına uğradı. 14.Yüzyıl ortalarında
Osmanlı Türklerinin eline geçti ve uzun süre güvenlik içinde yaşadı. İlçenin
adı, Kanuni Sultan Süleyman’la söyleşmek hakkına sahip olan Hafsa Hatun’un
adından gelir. İlimizin alınışından sonra ilçeye Anadolu’dan göçmen Türkler
getirilip yerleştirildi. Havsa kasabasına, Hafsa Hatun bir han, Sadrazam Sokollu
Mehmet Paşa bir külliye ve zamanın defterdarı (Maliye Bakanı) bir cami
yaptırdı. Çok işlevli yapı topluluğu olan külliye, Mimar Sinan’ın eseridir.
Sokullu’nun oğlu Kasım Bey’in hayratı olarak yapılmıştır. İlçe, 19.yüzyılın birinci ve ikinci yarılarında Rusların
eline geçti. Birinci Balkan Savaşından sonra Bulgarların, Birinci Dünya Savaşı
ertesinde Yunanlıların saldırısına uğradı. Bazı subaylarımızın komuta ettiği
çetelerimiz, halkı düşman zulmünden korudular. Silahlı kuvvetlerimiz, Büyük
Zafer’den sora, 23 Kasım 1922 tarihinde ilçeyi geri aldı. Balkan ve Birinci
Dünya Savaşından sonra bucak olan Havsa, 1954 yılında üçüncü kez ilçe oldu ve
gelişti. Balkan Savaşından ve depremlerden zarar gören yapıları, 1940
yılında halkın bağışlarıyla onarıldı. Yapıların en değerlisi, külliyedir. Bazı
köylerinde tarih öncesi devirlerinde yaşayan Luviler’den kalma olduğu sanılan
Ulutaş ve Kurgan kalıntıları vardır. İlçenin yolu düzgündür, fakat turistik
belgeli konaklama yerleri yoktur. İpsala Merkez Enez Havsa Keşan Lalapaşa Meriç Süloğlu Uzunköprü İpsala ilçesi ilimizin güney yarısında, ortasına yakın bir
yerdedir. Doğusunda Keşan ilçesi, batısında Yunanistan, kuzeyinde Uzunköprü ve
Meriç ilçeleri, güneyinde gene Keşan ilçesiyle Enez ilçesi vardır. Yüzölçümü
750 km2’den biraz fazladır. Bu bakımdan ilimizin dördüncü ilçesidir. İpsala ilçesinde dağ yoktur. İlçenin doğuda kalan büyük
bölümü, Doğu Trakya Yontukdüzü denen aşınmış yayla üzerindedir. İlçenin en
büyük vadisi, Meriç nehrininkidir. Derinliği ve bizde kalan yamaçlarının eğimi
azdır. Bunun geniş vadi tabanındaki düzlüğe İpsala Ovası denir. Bu ova, uzun
seddelerle Meriç’in taşkınlarından korunmuştur. Diğer akarsuları, yayla
bölümündeki yedi adet deredir. Ovanın güneyinde Çeltik, Sığırcı, Pamuklu adlı
doğal göller bulunur. Sultanköy baraj gölü ile Kumdere göleti yapay göllerdir.
İlçenin kuzey yarısı Akdeniz ikliminin Trakya Geçit Tipi, güney yarısıysa
Marmara tipinin alanındadır. Geçit Tipi İklim, sert bir kara iklimidir. Marmara
tipinde kışlar daha yağışlıdır. İlçe, yağış bakımından yarı nemlidir. Doğal
bitki örtüsü kuru ormandır. Bu ormanın ortadan kaldırıldığı yerlerde bozkır
oluşmuştur. Bozkır, tarla ve otlak olarak kullanılır. İlçenin nüfusu, 36.000’den biraz fazladır. İpsala, nüfus
bakımından ilimizin dördüncü ilçesidir. Merkez nüfusu 9.000’i biraz geçer. Halkın
çoğunluğu, diğer kasaba ve köylerde oturur. Tarım ve hayvancılıkla geçinir.
İlçede pirinç, çeşitli tahıllar, endüstri bitkileri ve meyveler yetiştirilir.
Tarıma dayalı besin endüstrisi gelişmiştir. Tuğla ocakları vardır. İlçenin
tatlı suyu, Belediyenin tesislerinde şişelenip satılır. Cuma günleri pazar,
Ağustos’ta panayır kurulur. İlçenin tarihi, Traklarla başlar. İlçe ilkçağda Pers, Büyük
İskender, Büyük Roma İmparatorluklarının sınırları içindeydi. Trakların pers
egemenliği bitiminde kurduğu I.Trak Krallığının başkenti Kipsela (İpsala)
kentiydi. İlçenin adı bu kentin isminden gelir. İlçe ortaçağda Bizans
İmparatorluğunun sınırları içindeydi. 14.yüzyıl ortalarında Osmanlı Türklerinin
eline geçti. İpsala’yı alan birliğin komutanı Evrenuz Bey’di. İpsala ovası,
uzun zaman Osmanlı ordusuna at üretti ve yetiştirdi. Bu atlar, Edirne’de
eğitilip süvari birliklerine veriliyordu. İlçe, 19.yüzyılın birinci ve ikinci
yarılarında, kısa sürelerle Rusların eline geçti. Birinci Balkan savaşından
sonra Bulgar, Birinci Dünya Savaşı ertesinde yunan işgaline uğradı. Yunan
yönetimi iki yıl kadar sürdü. Yunanlılar, Mudanya Ateşkes Anlaşması gereği
ülkelerine dönerlerken para ve mal hırsıyla zulümler yaptılar. Türk çeteleri,
zulüm önleme etkinlikleri gösterdiler. Silahlı kuvvetlerimiz, 20 Kasım 1922
tarihinde ilçemizi geri aldı. İpsala 1928 yılında ilçe merkezi oldu. İkinci
Dünya savaşı yıllarında tenhalaştıktan sonra kalkınmaya başladı. 1964 yılında
yapılan seddeler, boşaltım ve sulama kanalları, İpsala ovasını zararlardan koruyunca
gelişme hızlandı. Ayakta kalmış olan Osmanlı yapısı, Alaca Mustafa Paşa
camiidir. Tek kubbeli ve tek minarelidir. Tahta işçiliği bakımından sanat
değeri taşır. Mustafa Paşa, bir akıncı komutanıydı. Camiin son cemaat yeri
sonradan yapılmıştır. Diğer önemli mimarlık eseri, su kemerleridir. Mimar
Sinan’ın eseri olan Kervansaray ve İpsala kalesiyle Muradiye camii yıkılmıştır.
İlçenin korularıyla gölleri avcılık için çekicidir. Önemli Turizm olayı,
Ağustos aylarında spor ve kültür etkinlikleri gösterilir. İlçenin sınır
kapısına giden yol üzerinde turistik belgeli konaklama yeri vardır. Keşan Merkez Enez Havsa İpsala Lalapaşa Meriç Süloğlu Uzunköprü İlçe, ilimizin güney yarısındadır. Doğu Trakya Yontukdüzü
denen aşınmış yaylanın, Korudağ sırasının ve Pelin yaylasının birer kısmını
kaplar. Doğuda Tekirdağ ili, batıda İpsala ve Enez ilçeleri, kuzeyde Uzunköprü
ilçesiyle komşudur. Güneyinde Saroz körfezi bulunur. Yüzölçümü, 1100 km2’ye
yakındır. Bu bakımdan, ilimizin ikinci ilçesidir. Korudağ sırasının batı bölümü ilçe sınırları içindedir.
İlimizin en yüksek yeri, bu dağın tepelerinden biridir. Yükseltisi 700 metre
kadardır. Bu dağın yamaçlarının eğimi azdır. Korudağ batısında Pelin yaylası
yer almıştır. Büyük iki vadisi vardır. Doğanca deresininki batıya doğru daha
genişler ve Keşan ovası adıyla anılır. Önemli akarsuları, Muzalı ve Doğanca
dereleridir. İlçenin doğal gölü, Büyük Tuzla gölüdür. İlçede Kadıköy barajıyla
sekiz tane gölet bülünur. Deniz kıyıları bazı yerlerde dik kıyı, bazı yerlerde
ise alçak kıyı biçimindedir. İlçenin büyük bölümü, Akdeniz ikliminin Marmara
Tipi alanındadır. Bu, nisbeten yumuşak bir deniz iklimidir. Rüzgarlar, daha
çok, kuzey yönlerden eser. Güz ve kış mevsimleri daha yağışlıdır. İlçe, yağış
bakımından yarı nemlidir. Doğal bitki örtüsü kuru ormandır. Pelin yaylasında
koru ve maki denen bitki topluluğuna
rastlanır. Maki, bodur ağaç ve kurakçıl otlardan oluşur. Ormanların ortadan
kaldırıldığı yerlerde bozkır oluşmuştur. Bozkır, tarla ve otlak olarak
kullanılır. İlçenin nüfusu, 71.000’den biraz fazladır. Bu bakımdan
ilimizin üçüncü ilçesidir. Keşan ilçesinin nüfusu 35.000’e yakındır. Halkın
çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla geçinir. İlçede endüstri ve ticaret
gelişmiştir. Çoğu tarıma dayalı olan çeşitli fabrikaları ve küçük sanayi sitesi
vardır. İlçede Cumartesi günleri pazar ve Eylül aylarında panayır kurulur.
Keşan’ın ulaşım ve haberleşme durumu iyidir. Çeşitli eğitim kurumları
bulunmaktadır. İlçenin tarihi Traklarla başlar. İlkçağda Trak Krallığıyla
Pers, Büyük İskender ve Büyük Roma İmparatorlukları ilçeye egemen olmuştur.
Ortaçağda 10 yüzyıl kadar Bizans İmparatorluğuna bağlı kalan ilçe, bazı
Budunların saldırılarına uğradı. 14.yüzyıl ortalarında Osmanlı Türklerinin
eline geçti. Anadoludan gelen Topkeşan Yürüklerinin bir kısmı ilçeye
yerleştirildi. İlçenin adı, bunların ismiyle ilişkilidir. İlçe Osmanlı
Devletinin yükselme devrinde, Sadrazam Hersekzade Ahmet Paşa’nın dirliği idi.
19.yüzyılın birinci ve ikinci yarılarında, kısa sürelerle Rusların eline geçti.
Birinci Balkan Savaşından sonra Bulgar ve Birinci Dünya Savaşı ertesinde Yunan
işgaline uğradı. Türk çeteleri, iki yıl süren işgal sırasında halkı zulümden
korumaya çalıştılar. Türk Silahlı Kuvvetleri, Büyük Zafer’den sonra, 19 Kasım
1922 tarihinde ilçeyi geri aldı. İlçe Cumhuriyet döneminde kalkınıp gelişti.
Keşan’ın ilçe oluş yılı 1877’dir. Rusiyyon kalesi ve Hersekzade Ahmet Paşa külliyesine
bağlı yapıların çoğu ortadan kalkmıştır.
Tarihsel değer taşıyan yapıları, Hersekzade Ahmet Paşa Camii ile İbrice-Keşan
kervan yolu üstündeki üç taş köprüdür. Uzunkum adlı alçak kıyı, deniz turizmi
bakımından elverişlidir. Düzgün yolları ve turistik işletme belgeli konaklama
yerleri bulunan ilçe, ilimizin turistik yerlerindendir. İlçenin iç turizm
bakımından önemli olayı, panayırı ile Hıdırellezde yapılan dallık adlı bahar
şenliğidir. Lalapaşa Merkez Enez Havsa İpsala Keşan Meriç Süloğlu Uzunköprü İlçe ilimizin kuzey yarısındadır. Yıldız dağlarının güney ve
Lalapaşa yaylasının kuzey kısımlarına ait bazı yerleri kaplar. Yüzölçümü 550 km2’ye
yakındır. Yüzölçümü bakımından ilimizin beşinci ilçesidir. İlçenin kuzey bölümü tepeliktir. Tepelerin en yükseği,
Muhittin Baba tepesidir. Burada 600
metre olan yükselti, güneye gidildikçe azalır. Lalapaşa yaylası, Doğu Trakya
Yontukdüzü denen aşımış yaylanın bir kısmıdır. Bu yontukdüzü ilçede, daha
engebelidir. İlçenin ovası, Tunca çayı vadi tabanındaki küçük düzlüktür. En
geniş vadi de bu çaya aittir. İlçedeki vadilerin en uzunu, Lalapaşa deresini
içerir. En büyük akarsuyu, kısa bir parçası ilçede olan Tunca çayıdır. En uzun
akarsuyu ise, Lalapaşa, Sinanpaşa ve Hasanağa adlarıyla anılan deredir. Bu
Tunca çayının bir koludur. İlçenin büyük bölümü, Akdeniz ikliminin Trakya Geçit
Tipi alanındadır. Bu iklim oldukça sert bir kara iklimidir. İlçenin kuzey doğu
köşesi, Karadeniz ikliminin Orman Tipine ait alanda kalır. Kuru soğuğu daha az,
yağışı daha çoktur. İlçe, yağış bakımından yarı nemlidir. Doğal bitki örtüsü
kuru ormandır. Ormanın ortadan kalktığı
yerlerde bozkır oluşmuştur. Bozkır tarla ve otlak olarak kullanılır. İlçenin nüfusu, 11.300 kadardır. İlçenin nüfusu bakımından,
ilimizin dokuzuncu ilçesidir. Lalapaşa kasabasında nüfus, 1.250 kadardır.
Halkın çoğunluğu köylerde oturur ve tarım alanında çalışır. Tahıllar, endüstri
bitkileri, sebze ve meyve üreterek geçinir. İlçenin endüstrisi, daha çok tarıma
dayalıdır. Fabrika ve yapımevlerinde un, yarma, peynir, sucuk üretilir. 1992’de
işletmeye açılan bir de çimento fabrikası vardır. İlçede işletilmeyen bazı
madenler bulunmaktadır. 15 kooperatif ortaklığına sahip olan ilçenin ticaretini,
Perşembe günleri kurulan pazar ve Ağustos aylarında düzenlenen panayır
canlandırır. İlçede tarih öncesinden beri insan yaşar. İlçe tarihi, yazı
bilen Traklarla başlar. İlçemiz ilkçağda Trak Krallıklarıyla Pers, Büyük
İskender ve Büyük Roma İmparatorluklarının sınırları içindeydi. Ortaçağda, önce
Bizans İmparatorluğuna bağlıydı. 14. yüzyıl ortalarında Osmanlı Türklerinin
eline geçti. İlçenin adı, onu ele geçiren birliğin komutanı olan Lala Şahin
Paşa’nın isminden gelir. İlçeye bu ad Cumhuriyet döneminde verildi. İlçe oluş
yılı 1945’tir. İlçe merkezi Osmanlı döneminde, Çöke bucağına bağlı olan Paşaköy
olarak biliniyordu. İlçe Birinci Balkan Savaşında, Türk-Bulgar birliklerinin
çarpışmasına sahne olan yerlerdendi. 1920 yılındaki Türk-Yunan savaşında
kolordumuz, Bulgaristan’a çekilirken ilçeden geçmişti. İki yıl kadar süren
Yunan egemenliği, Büyük Zafer ve Mudanya Ateşkes Anlaşmasıyla son buldu.
Silahlı Kuvvetlerimiz ilçemizi, 27 Kasım 1922 tarihinde geri aldı. İlçedeki en önemli tarihsel eserler, taş devrinden kalma
türbe ve tapınaklardır. Bu türbelere, tablataş, kapaklıkaya, perikızı evi
(dolmen) denir. Tapınma yerleri ise ulutaş (menhir) adını taşır. Bunlar,
dünyada benzeri az bulunan eselerdir. İlçedeki caminin kiliseden çevrilme
olduğu söylenir. Kayıtlarda adı Hacı Lala olarak geçen paşanın yaptırdığı
yapılar yıkılmıştır. Sinanköy’deki kale ören durumundadır. Ulaşım durumu iyi
olan ilçenin konaklama olanakları elverişsizdir. İlçe, uçar ve kaçar avcılığı
yönünden çekicidir. Turizm açısından önemli olayları, söğütlükte kutlanan
Hıdırellez ve panayırdır. Meriç Merkez Enez Havsa İpsala Keşan Lalapaşa Süloğlu Uzunköprü İlçe ilimizin orta kısmında ve Lalapaşa yaylasının güney
batı köşesindedir. Doğuda Uzunköprü ilçesi, batı ve kuzeyde Yunanistan, güneyde
İpsala ilçesiyle komşudur. Yüzölçümü 550 km2’ye yakındır bu bakımdan ilimizin
sekizinci ilçesidir. İlçede dağ yoktur. En yüksek yeri, yükseltisi 130 metre
kadar olan Karayayla tepesidir. İlçenin büyük kısmı, Doğu Trakya Yontukdüzü
denen aşınmış yayla üzerindedir. Dalgalı düzlük görünümündeki, bu yaylanın
ilçeyi de içeren kuzey bölümüne Lalapaşa yaylası denir. İlçenin en büyük
vadisi, Meriç nehrininkidir. İkinci büyük vadi ise Ergene ırmağına ait olandır.
İlçenin kapladığı yayla parçasında üç dere ile kollarının küçük vadileri de
vardır. Meriç nehrinin ilçede kalan vadi yamaçları az, Ergene ırmağınınki çok
eğimlidir. Kuzeyde Meriç nehri vadi tabanı, Akçadam ovası adıyla tanınır.
İlçenin büyük akarsuları, adı geçen nehir ve ırmaktır. Edeköy ve Küplü ovaları
da Meriç nehri vadi tabanına ait düzlüklerdir. Seddelerle, zararlı su
taşkınlarından korunmuşlardır. Üç dere ile kolları, ilçenin diğer
akarsularıdır. İlçe, Akdeniz ikliminin Trakya Geçit Tipi alanındadır. Bu iklim
sert bir kara iklimidir. Yazlar, genellikle sıcak ve kurak geçer. Kışlar, soğuk
ve az yağışlıdır. Güz yağışları ilkbaharınkinden fazladır. Rüzgarlar, daha çok
kuzey yönlerden ve orta şiddette eser. İlçe yağış bakımından yarı nemlidir.
Doğal bitki örtüsü, kuru ormandır. Eskiden ilçenin kuzey batısıyla güney
kısımlarını örten ormanlar ortadan kaldırılmış ve yerinde bozkır oluşmuştur. Bu
bozkır, tarla ve otlak olarak kullanılır. Orman kalıntısı ağaçlıklara
rastlanabilir. Akdeniz iklimine özgü katran ardıcı adlı ağaççık görülebilir.
Maki denen örtüye ait bu ağaççığın yaşaması, ilçeyi Akdeniz iklimi, Marmara
Tipinin de etkilediğini gösterir. İlçede 26.000’e yakın insan yaşar. İlçe, nüfus miktarı
bakımından, ilimizin altıncı ilçesidir. Meriç kasabasının nüfusu, 5.000’i biraz
geçer. Halkın çoğunluğu köylerde oturur,
tarım ve hayvancılıkla geçinir. İlçede tahıllar, endüstri bitkileri ve meyve
yetiştirilir. Tarıma dayalı endüstri gelişmiştir. Fabrika ve mandıralarda
pirinç, yağ, un, yarma ve peynir elde edilir. Başlıca el sanatları,
sepetçiliktir. İlçede linyit kömürü çıkarılır. İlçede Salı günleri kurulan
pazar, ticareti canlandırır. İlçenin ulaşım ve haberleşme durumu iyidir. İlçede, tarih öncesi devirlerinden beri insan yaşar. İlçenin
tarihi, yazı bilen Traklarla başlar. İlçemiz ilkçağda Trak Krallıklarıya
Pers-Büyük İskender ve Büyük Roma İmparatorlukları sınırları içindeydi.
Ortaçağda, 10 yüzyıl kadar Bizans İmparatorluğuna bağlı kaldı. 14.yüzyıl
ortalarında Osmanlı Türklerinin eline geçti. İlçeyi alan birliğin komutanı,
Hacı İlbey’di. Yüzyıllarca düşman saldırısından uzak yaşayan ilçe, 19.yüzyılın
birinci ve ikinci yarılarında Rusların eline geçti. Birinci Balkan Savaşından
sonra Bulgarlar ve Birinci Dünya Savaşı ertesinde Yunanlılar ilçeyi aldılar.
1920 yılında Yunanlılar, Meriç nehrini geçerek Doğu Trakyaya girmek istediler.
60.Tümene bağlı birliklerimiz ilçeyi bir süre savundu. İki yıl kadar süren
Yunan işgali, Büyük Zafer’den sonra sona erdi. Silahlı Kuvvetlerimiz, 19 Kasım
1922 tarihinde ilçeyi geri aldı. Meriç’in ilçe oluş yılı 1923’tür. İlçede görülmeye değer tarihsel yapı yoktur. İlçe uçar ve
kaçar avcılığı yönünden çekicidir. İç turizm bakımından önemli olayları, Beyköy
dallığı ve Mayalar adıyla anılan ilkbahar şenlikleridir. Süloğlu Merkez Enez Havsa İpsala Keşan Lalapaşa Meriç Uzunköprü İlimizin kuzey yarısında ve Lalapaşa yaylası üstündedir.
Doğuda Kırklareli ili, batıda Edirne merkez ilçesi, kuzeyde Lalapaşa ve güneyde
Havsa ilçesiyle komşudur. Yüzölçümü, 250 km2 kadardır. Bu bakımdan, ilimizin dokuzuncu
ilçesidir. İlçede dağ yok az yükseltili yayvan tepeler vardır. İlçeyide
içeren Lalapaşa yaylası, Doğu Trakya yontukdüzünün bir parçasıdır. Yontukdüz
denen aşınmış yayla, dalgalı düzlük görünümündedir. Başlıca vadisi, Süloğlu
deresine aittir. Bunun derinliği ve yamaçlarının eğimi azdır. Vadi tabanındaki
düzlük, bir ova görünümü verir. İlçenin başlıca akarsuyu, Ergene ırmağının bir
kolu olan Süloğlu deresidir. Bu dere üstündeki baraj gölünün suyu tarlalara ve
Edirne kentine gönderilir. İlçe, Akdeniz iklimine bağlı Trakya Geçit Tipi
ikliminin alanındadır. Bu iklim, epey sert bir kara iklimidir. Rüzgarlar, daha
çok kuzey yönlerden eser. İlçe yağış bakımından yarı nemlidir. Doğal bitki
örtüsü, kuru ormandır. İlçede meşe korusu ve fundalık vardır. Ağaçlandırmalar
da yapılmıştır. Ormanların ortadan kaldırıldığı yerlerde bozkır oluşmuştur. Bu
bozkır tarla ve otlak olarak kullanılır. İlçenin nüfusu, 12.000’e yakındır. Süloğlu nüfus bakımından,
ilimizin sekizinci ilçesidir. İlçe merkezinin nüfusu, 4.500 kadardır. Çoğunluğu
köylerde oturan halk, tarım ve hayvancılıkla geçinir. İlçede Çeşitli tahıllar,
endüstri bitkileri, meyveler, küçük ve büyük baş hayvanlar yetiştirilir. Linyit
ve taşocağı bulunur, iyi cins kireç yapılır. Endüstri gelişmemiştir. Ulaşım
durumu iyidir. Cuma günleri pazar, Ağustos aylarında panayır kurulur. İlçenin tarihi, Traklarla başlar. İlçe ilkçağda Trak
Krallıklarıyla Pers, Büyük İskender ve Büyük Roma İmparatorluklarının sınırları
içindeydi. Ortaçağda, 10 yüzyıl kadar Bizans İmparatorluğuna bağlı kaldı.
14.yüzyıl ortalarında Osmanlı Türklerinin eline geçti. 15.yüzyıl ve sonrasında,
ilçeyide kapsayan geniş bir yöreye, Anadoludan getirilen yörükler yerleştirildi.
Eski haritalarda ilçe merkezinin adı, Süleköy, Gerdelli’ninki Gerdeli olarak
okunmaktadır. İlçe, Fatih Sultan Mehmet zamanında padişahın, daha sonra seçkin
devlet adamlarının dirliğiydi. Dirlikle ilgili eski kayıtlarda Süleyman oğlu
Süle ve Hacı Sinan Oğlu Süle Çelebi, Süle ovası, Süle yaylası adları geçer.
Süloğlu adı bu isimlerle ilişkilidir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde rahat
yaşayan ilçe, 19.yüzyıl birinci ve ikinci yarılarında, kısa sürelerle, Rusların
eline geçti. Birinci Balkan Savaşında Bulgar-Osmanlı savaşımlarına sahne oldu.
Bu savaştan sonra Bulgarlar ve Birinci Dünya Savaşı ertesinde Yunan işgaline
uğradı. Bazı yurtsever yiğitler, bu işgaller sırasında, halkı düşman zulmünden
korudular. İki yıl kadar süren Yunan yönetimi, Büyük Zafer’den sonra son buldu.
Silahlı Kuvvetlerimiz ilçeyi, 22 Kasım 1922 tarihinde geri aldı. 19.yüzyılda
köy olarak Havsa’ya Cumhuriyet dönemi başlarında bucak olarak Edirne merkez
ilçesine bağlanan Süloğlu, 1991 yılının Eylül ayında ilçe oldu. (12.09.1991 tarihinde) Bekçitepe denen yerde, Traklardan kalma olduğu sanılan
kurganlar vardır. İlçenin düzgün yolları varsa da konaklama yerleri yoktur.
Baraj gölü çevresi bir piknik yeri olarak ilgi çeker. Önemli iç turizm
olayları, uçar ve kaçar avcılığı ile panayırıdır. Uzunköprü Merkez Enez Havsa İpsala Keşan Lalapaşa Meriç Süloğlu İlçe ilimizin orta kısmında ve Trakya yontukdüzü üstündedir.
Doğuda Kırklareli ve Tekirdağ, batıda Meriç ilçesi ve Yunanistan, kuzeyde
Edirne merkez ve Havsa ilçeleri, güneyde İpsala ve Keşan ilçeleriyle komşudur.
Yüzölçümü 1.200 km2’yi geçer. Kapladığı yer bakımından Edirne ilçeleri arasıda
birinci gelir. İlçede dağ yok doğu kısmında yüksek tepeler vardır. İlçenin
kuzey yarısı, Lalapaşa yaylasındadır. Bu yayla, Trakya yontukdüzünün bir
parçasıdır. Aşınmış yayla olan yontukdüz, Korudağ’la Yıldızdağı arasındadır.
İlçenin en büyük vadisi, Ergene ırmağındakidir. Bu vadi, kuzeyde dik ve güneyde
eğik yamaçlıdır. Batıya doğru genişleyen tabanı, Ergene ovası adıyla anılır.
Yaylada bu ırmağın kolları olan irili ufaklı dereler bulunur. Altınyazı barajı,
Alıç düzengeci ve altı büğet (set) bu dereler üstünde yapay göller
oluşturmuştur. İlçe, Akdeniz ikliminin Trakya Geçit Tipi alanındadır. Bu iklim
deniz ve kara iklimleri arasında bulunan sert bir iklimdir. Rüzgarlar,
genellikle kuzey yönlereden ve orta şiddette eser. İlçe, yağış bakımından yarı
nemlidir. Doğal bitki örtüsü, kuru ormandır. Ormanın ortadan kaldırıldığı
yerlerde bozkır oluşmuştur. Bozkır, tarla ve otlak olarak kullanılır. İlçenin nüfusu, 83.000’i biraz geçer. Uzunköprü, bu bakımdan
ilimizin ikinci ilçesidir. Kentin nüfusu, 35.000’e yakındır. İlçe, ilimizin,
köylü nüfusu en fazla olan ilçesidir. Halkın çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla
geçinir; tahıllar, endüstri bitkileri, sebze, meyve, büyük-küçükbaş hayvan
yetiştirir. İlçede yüksek kalorili linyit çıkarılır. Endüstrisi, daha çok
tarıma dayalı olarak gelişmiştir. Çeşitli besin maddeleri üretilir. Küçük
sanayi sitesi vardır. Ulaşım ve haberleşme durumu iyidir. Perşembe günleri
pazar, Eylül’de panayır kurulur. İlçenin tarihi, Traklarla başlar. İlçe ilkçağda Trak
Krallıklarıyla Pers, Büyük İskender, Büyük Roma İmparatorluklarının sınırları
içindeydi. Ortaçağda, 10 yüzyıl, Bizans İmparatorluğuna bağlı kaldı. 14.yüzyıl
ortalarında Osmanlı Türklerinin eline geçti. Uzunköprü kenti, Padihşah II.Murat
zamanında kuruldu. Bu padişah, Ergene köprüsünü ve onun yanına bir külliye (çok
işlevli yapı topluluğu) yaptırdı. Anadolu’dan getirttiği Türk göçmenleri
yerleştirdi. Sonra iki kez büyük onarım gören kent, 19.yüzyılda iki kez Rus
işgaline uğradı. Birinci Balkan Savaşından sonra Bulgarların ve Birinci Dünya
Savaşı ertesinde Yunanlıların eline geçti. Büyük Zafer’den sonra; 18 Kasım 1922
tarihinde kurtuldu. En ünlü tarihsel yapısı, Mimar Muslihiddin’in eseri olan
Ergene köprüsüdür. Uzunluğu 1200 metreyi, kemer sayısı 170’i geçer.
Kemerlerinin bazıları sivri, bazıları yuvarlaktır. Köprünün yüksekliği ve
genişliği yer yer değişir. Bazı ayaklarında selyaranlar, üstünde balkonlar
vardır. Köprünün genişliği Cumhuriyet dönemindeki onarımında arttırılmıştır. Diğer
önemli yapılar, II.Murat külliyesinin tek minareli ve çatılı Muradiye camii,
II.Beyazıt zamanında Mimar Hayrettin’in yaptığı Halise Hatun camii, külliyenin
bir vakfı olan Çifte Hamam, köprüye eklenmiş çeşmeyle başka
çeşmelerdir.Köprünün kentten yana ucuna, İkinci Meşrutiyet döneminde eklenen,
Hürriyet çeşmesi adıyla anılır. Daha eski öteki tarihi çeşmeler Gazi Mahmut
(Belediye parkı), Halise Hatun (Hacı İbrahim Ağa yada Tosbağacı) çeşmeleriyle
Telliçeşmedir. İlçenin kırları, uçar ve kaçar, ırmağıysa balık avcılığı
yönünden çekicidir. Önemli iç turizm olayları, Bülbül deresinde yapılan Dallık
adlı bahar şenliği, av partileri ve panayırdır. İlçenin düzgün kara ve
demiryollarıyla konaklama yerleri vardır. |